İslam’da Gurur Ne Demek? Gücün, Ahlakın ve Toplumsal Dengenin Kesişim Noktası
Bir siyaset bilimci olarak, güç ilişkilerini incelerken sık sık şu soruya dönerim: İnsan, iktidar karşısında ne kadar mütevazı olabilir? Gurur, tam da bu sorunun kalbinde yer alır. Çünkü gurur, yalnızca bireysel bir duygu değildir; aynı zamanda bir siyasal tutum, bir ahlak biçimi ve bir toplumsal düzen göstergesidir.
İslam düşüncesinde gurur, bireyin kendini bilme sınırında başlar, iktidar arzusuyla sınanır ve adalet arayışıyla ölçülür. Bu yazıda İslam’da gurur kavramını, siyaset biliminin temel temaları olan iktidar, kurumlar, ideoloji ve vatandaşlık bağlamında analiz edeceğiz.
—
İktidar ve Gurur: Gücün Ahlaki Sınırları
İslam siyaset düşüncesinde iktidar, Tanrı’nın yeryüzündeki adalet düzenini temsil etme sorumluluğudur. Bu nedenle gücü elinde bulunduran kişinin taşıdığı gurur duygusu, sadece bireysel değil, toplumsal bir anlam taşır. Fazla gurur burada bir sapmadır; çünkü İslam geleneğinde “tekebbür” — yani kibir — Allah’a ait olan yücelik sıfatına ortak çıkmak anlamına gelir. Bu nedenle Peygamber Muhammed’in “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan cennete giremez” hadisi, gücün ahlaki sınırlarını belirleyen bir uyarıdır.
Siyaset bilimi açısından bu, meşruiyet meselesine denk düşer. Gurur, meşru otoriteyi yozlaştırır çünkü kendini Tanrı’nın yerine koyan bir yönetici, toplumsal sözleşmeyi ihlal eder. Bu yüzden İslam siyasal düşüncesinde “gururlu lider”, hem ahlaki hem de kurumsal bir kriz figürüdür.
—
Kurumsal Ahlak ve Gururun Toplumsal İfadesi
Bir devletin ya da kurumun gururu, onun adalet anlayışıyla ölçülür. İslam tarihinde hilafet ve ulema kurumları, gücü dengeleyen iki eksen olarak şekillenmiştir. Halife, siyasi otoriteyi temsil ederken; ulema, dini bilginin ve ahlaki denetimin taşıyıcısıdır.
Eğer bir taraf fazla gururlanırsa, yani kendi otoritesini mutlaklaştırırsa, sistem dengesini kaybeder. Bu durum, modern siyaset biliminin “otoriterleşme” kavramıyla açıklanabilir. Gurur burada bir duygudan öteye geçer; ideolojik bir maskeye dönüşür.
Gururun kurumsal biçimi, iktidarın halkla arasına mesafe koyduğu noktalarda belirir. İslam’ın erken dönemlerinde Hz. Ömer’in halka hesap vermesi, aslında bu gurur tehlikesine karşı geliştirilen bir pratikti. Yönetici, “gururu” değil, “sorumluluğu” temsil etmeliydi.
—
İdeoloji ve Gurur: Üstünlük Değil, Eşitlik Arayışı
İslam’da gururun ideolojik karşılığı, “tevazu” ile sınanır. Kur’an’da, “Kendini beğenip kibirlenenleri Allah sevmez” (Nisa, 36) buyurularak, bireysel üstünlüğün yerine toplumsal eşitlik konumlandırılmıştır. Bu ilke, siyaset bilimi açısından “eşit yurttaşlık” fikrinin öncülü olarak okunabilir.
Modern toplumlarda ideolojiler, kimlikleri ve aidiyetleri biçimlendirir. İslam siyasal ahlakı, bu ideolojik bağlamda gururu bireysel üstünlük değil, toplumsal dayanışma yönünde anlamlandırır. İslamî tevazu, bireyi değersizleştiren bir alçakgönüllülük değil; kolektif adaletin önünü açan bir özdenetim biçimidir. Çünkü fazla gurur, yalnız bireyi değil, toplumu da körleştirir — adaletin yerini gösteriş, dayanışmanın yerini çıkar alır.
—
Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Erkek Gücü, Kadın Etkileşimi
İslam toplumlarında gurur, cinsiyetle de şekillenir. Erkeklik, tarihsel olarak strateji, güç ve otoriteyle özdeşleştirilmiştir. Bu nedenle erkeklerin gururu, genellikle kontrol etme ve sahip olma yönünde tezahür eder. Siyaset sahnesinde bu, güçten vazgeçememe, geri adım atmama, uzlaşmayı zayıflık olarak görme biçiminde kendini gösterir.
Kadınların bakışı ise daha çok toplumsal etkileşim ve demokratik katılım yönündedir. Kadınlar gururu bir üstünlük değil, dayanışmanın bir değeri olarak görür. Bu fark, İslam siyaset düşüncesinde de yansımalarını bulur. Hz. Hatice’nin ekonomik gücüyle Hz. Aişe’nin entelektüel etkisi, gururun dönüştürücü ama paylaşımcı biçimini temsil eder.
Dolayısıyla, İslam’da gururun cinsiyet temelli farkı, güç hiyerarşisinden değil, toplumsal rollerin ahlaki işlevlerinden doğar. Erkekler için gurur stratejik bir araçken, kadınlar için toplumsal bir bağ kurma dilidir.
—
Vatandaşlık ve Gurur: Müslüman Benliğin Siyaseti
İslam siyasetinde birey, yalnızca bir “kul” değil, aynı zamanda “yeryüzünün halifesi”dir. Bu kimlik, bir tür ahlaki vatandaşlık modeline işaret eder. Gurur, bu vatandaşlığın temel sınavlarından biridir. Fazla gurur, toplumsal dayanışmayı zayıflatır; eksik gurur ise özsaygıyı yok eder.
Bir toplum, gururla tevazu arasında denge kurabildiği ölçüde adil olur. Siyaset biliminin diliyle ifade edersek: İslam’da gurur, gücün değil, meşruiyetin göstergesidir.
—
Sonuç: Gururun Siyaseti
“İslam’da gurur ne demek?” sorusu, aslında “güç nasıl paylaşılır?” sorusuyla yakından ilişkilidir. İslam’ın siyasal ahlakı, gururu yasaklamaz; sadece onu yönlendirir. Çünkü gurur, kontrolsüz bırakıldığında iktidarı zehirler; denetlendiğinde ise toplumsal saygının kaynağı olur.
Fazla gurur, adaletin dilini susturur; ama bilinçli gurur, bir toplumun kendi onurunu korur.
Peki, bugünün dünyasında biz hangi gurur biçimini yaşıyoruz?
Sizce modern iktidarlar, tevazu ile gücü dengeleyebiliyor mu?
Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşın — belki de bu tartışma, ahlakın siyasete yeniden dönüşünün başlangıcı olur.